31 Aralık 2011 Cumartesi

bazıları

bazı akşamlar sadece dışarı attığımı düşünüyorum kendimi, çoğu akşam nereye gittiğimi bildiğim halde. bazı akşamlar nereye gideceğimi bilerek çıkıyorum, vaz geçtiğim andaki kısa süreli zaferim oluyor tesellim. evden çıkmamak için kendi kendime verdiğim mücadeleyi kaybetmekten çok, geç karar verdiğim için yüzüme kapanan kepenkler oluyor kahreden beni.

sonra sırasıyla haksız bir gurur, yumruklarımı sıktıran kısa süreli bir yoksunluk ve en sonunda yersiz bir ikame kaygısı.

bazı geceler hiç uyumuyorum, belki bir şarkı daha dinleyebilmek için. bazı geceler hiç uyanmıyorum yalnızca yolsuzların uğradığı bir parkta tir tir titrememesi için ruhumun. salıncaklar en çok geceleri göz yaşı döküyor. ne kadar sert eserse essin rüzgar yalnızlığını gideremiyor salıncağın.

bazı geceler dönüyorum epey yüklü başım, elim, siyah poşetim. bazı geceler sadece başım. ve karanlık sokaklarında çocukluğumu öldürüyorum elim hiç titremiyor. bazı geceler kendimi öldürüyorum. mobese kameralarına cansız bir beden kalıyor, duygu tanıklarına ruhsuz şarkılar. ve ben inatla büyüyemiyorum.

yaşlı insanlara yardım etmeye çalışıyorum. hiç göremeyeceğim bir yaştalar aynadan bakınca. onlara saygı duyuyorum, aynalara değil. sonra mahallenin çocuklarıyla top oynuyorum sırf kendime kötü bir adam olmadığımı ispatlamak adına. badi badi yürüyen arkası dönük bir çocuğa 'pişt' diyorum. kapşonunu indirip bana dönünce onun muhtemelen benden çok daha büyük bir cüce olduğunu görüyorum. kısa süreli donukluğumun sebebinin şaşkınlık olmadığının gayet iyi farkındayım. cüceleri çocuklar kadar sevmediğimi fark etmem iyi bir insan olmadığımı anlamama yetecek kadar ipucu veriyor bana.

dilencilerin riyakarlığını yüzlerine sadece iddaa oynadığım günlerde onlara para vererek vuruyorum. kendimden ödün veriyorum aslında bunun farkında değiller. kumardan kazanacağım para ya da heyecan umrumda olmadı hiç bir zaman. işte ben burada zaten nefes alarak, sahip olduğum tek şey olan hayatımı yavaş yavaş kaybetmiyor muyum?

bazı sabahlar dünyanın en neşeli çöpçüleri geçiyor penceremin önünden. 'hayde gidelum hayde' diyerek tertemiz yapıyorlar dünyayı. bu yüce mesleğin nirvanasına mı ulaştılar, hiç mi geçim sıkıntısı yaşamıyorlar yoksa sabah sabah kafalarını mı parlattılar bilemiyorum ama ne zaman neşe dolu türkülerini duysam kahır dolu gecelerime lanet ediyorum.

köşede küçük bir bakkal var. bir aile işi. önünden süper market poşetleriyle geçerken ya düşmüş bir yaprak tanesi takılıyor gözüme ya bir yavru kedi ya bir taş. başımın düşey eksenle yaptığı 45 derecelik açıyı muhafaza etmeye çalışıyorum. her zaman selam verdiğim halde nedense kulaklığımdaki şarkılar daha çok ilgimi çekiyor o an. çıkar ilişkilerinden nefret ediyorum ama çıkarlarımı korumak zorundayım.

son 3 ayda kapının arkasında asılı 4 5 pantolondan sadece 2 tanesini giydim. bavulum eski günlerdeki gibi yine haftalarca içi dolu şekilde kaldı odamın orta yerinde. ne bir kazağım çıkmak istedi dışarı ne de bir çorabım. sanki her an bir telefon gelecekmiş gibi tetikteydi bütün bavul ahalisi. tedirgindiler, sanki hiç almak istemiyorlardı beni içlerine. sonra ordan delikanlı bir atlet çıktı 'kıyafetler kadınlar gibidir hafız' dedi. 'istemez alkollüyken seni içinde, o temiz pantolonu giyemeyişin ondan'

halbuki ben gerçeği biliyorum. çoğunlukla geceleri 12 ye 10 - 15 dakika kala apar topar alıyorum pantalonumu ve montumu oradan, özen göstermiyorum onlara, ilgilenmiyorum onlarla. işimi görüyorum ve yerlerine asıyorum tekrar. kendilerini kullanılmış gibi hisediyorlar, farkındayım. haklıdırlar da. çıplak kalmamak için giymeye çalışıyorum bazı kadınları. acımayın, aman eksik kalsın. ama biraz anlayış gösterin.

kuruyemişçiler sabaha kadar açık olabilir ama tekel bayiiler en geç 12de kapatıyor bu şehirde.

16 Aralık 2011 Cuma

Evlen Benimle Nevin Abi( 14.12.2011 Dünya Evlenme Günü)


Ahb… Ya… Teşekkür ederim çok iyiyim, çok heyecanlandım, çok yani, sizin için geldim ya ben yi e insan ya konuşamıyorum inan ooffff esra abla bişey sorucam ya benim gözüm lens vardı gözümde şuan görmemin sebebi eee sorun vardı gözümde yok yok gerek yok yani görüyorum ama puslu görüyorum şuan hiçbirşey görmüyorum açıkça konuşmak gerekirse hani uzaktan olduğu için ya üç gün içinde oldu evet yakın sürede oldu 3 gün oldu işte geleli gözüm hani lens gözümde bi tabakayı deliyo hani eeııhh o da görmemi engelliyo tabi evet doktor lens verdi lensi taktım tabi lens takıyodum hani 1 senedir lens takıyorum hani görmemi sağlıyo tabi batıyodu çıkarmadım ben 1-2 saat geçti tabi gözümden 3 saat geçti eve gittim evden geldim lensi çıkardım direkman doktora gittim sen dedi zamanında gelmemişin hani dedi bana hani gözün içini deliyo hani gözün içini delince tabi şuan şu gözüm hiç görmüyo geçicek hani geçici geçici inanın öle inanı nöle ben nevin abişakzımız için geldim eeııhh yaklaşıyım mı konuş yaw meraba ya çok heyecanlıyım bende nasıl konuşcam bilmiyorum ilk defa hani yaww evin tek çoçuğuyum benden başka kimse yok koyu fenerliyim hani oğlak oğlak burçluyum eeııhhh çalışıyorum bi işim var eeııhhh nasıl söliyim ee 3, 3,5 senedir çalışıyorum eeııhhh pısssttt daha ne söliyim yaw ben evde oturuyodum şuan annemle birlikte oturuyodum hatta öle diyim bi anda nevin hani 20 yaşında 23 dedim hani oturmasını kalkmasını ilk şeyde hani gözleri hoşuma gitti pek ama nerin ya sıı tam söleyemiyorum
heyecanlıyım eııh oturuyoduk dedim bi arıyım şansıma düştü, düştü… Şansa ya kısmet tabi, fırsat, aradım konuştum ben dedim talip olucam ama dedim böle böle benim bir kusurum var hani dedim geçici olucak hehehe geçici kusurluyum:D dedim gelin dedi biz yardımcı oluruz ben geldim işte talip oldum kısmetimiz inşallah…Ya ben çok eeııh evet ya nasıl söliyim hımm gezmeyi severim hani çok severim hemde her sene böle sık sık tatile giderim hani tatilsiz yapamam gibi bişey yaww flört etmeyi seven bi adamısın ya zamanında zamanında yaptık hani yapmadık ya hani onu sölemek istemedim Merhaba, merhaba hıhıhı bende teşekkür ederim teşekkür ederim bende hani geldim esra abla senada hakkaten Allah yolunu açık etsin abla çok güzel abla program inan çok güzel hani senin hani sende vesile oldun tabi eeıhh çok güzel abla ya inan hani dün aramam telefonda da söledim tabi hani sizin hani eeıhh tabi abla inan öle hani inan
öle teşekkür ederim abla sağolun sağol abla sağol abla

Ya Gökhan ne kullanıyosan söle bizde kullanalım bu nasıl bı kafa kardeşim ya...

28 Eylül 2011 Çarşamba

kısa bir yürüyüş

köşebaşlarını tutmuş kapkara gölgeler
ki içlerinde tarifsiz koyulukta yılanlar gezer

göremezsin ısırınca ışığı eskisi gibi
elinde hep bi tesbih hep bir fener
hani diyorum kibrit onun eskisi gibi
şşşş sen beni dinliyor musun abi?

'ah be hafız hep yanlış yollarda yürüyorsun
''burdan döneceksin'' diyorum dönmüyorsun'

umutlar diyorum be abi.
çoğu zaman insanlar farketmeden
hayatlarını boşa harcamış olsalar da
onları kolay kolay harcayamıyorlar,
geçmişi bir kere bile akıllarından geçirmeden...

'saçmalama hafız sen kendini bu kadar düşünmezsin
bir yanlışlık var bu işte ama şimdi tam kestiremedim'

hayat akıp gidiyor be abi baksana geçmişe
gelmiyor beklediğimiz günler sanırsın gitmiş çişe
bira göbek yapıyor diyorum be abi napalım
spora başlamak lazım,
biraz da terle boşaltım yapalım.

'ulan bu uydu senin kafana düştü de
kamuoyundan mı saklanıyor yoksa?'

yok be abi bilmem kaçta bir ihtimalmiş
oda bize düşeydi de bari ölümüz göreydi iş
çok bunaldım abi bildiğin gibi değil
ruhum da üstelik en çok bu gel gitlere esir

'sen ihtimalleri hesaplayabilsen kumarı severdin be hafız'

hayat en kolay kazanılan mıdır
yoksa en zor kazanılan mıdır be abi
hayatınla kumar oynamaz mı her insan biraz?
hani tavladan çok,
barbuttan çok çok daha az

'az konuş be hafız geldik burası'

ben uzaylıyım abiii

'memnun oldum ben de kılark geybıl'

estağfirullah abi öyle demek istemedim

12 Ağustos 2011 Cuma

Çoraptan Çıkan Parmak

yılandan korkmam incisözlük okuyan kızdan korktuğum kadar.

açık açık küfür eden bunu facebookta twitterda yazan, saçma sapan bir erkeklik modeline bürünmüş futbol dialogları yapan kız lafım sana ulan allah aşkına seni bu şeklinle çekici bulan var mı? neyin peşindesin, az zorlasak magandalıkta yapacaksın. halepçe katliamında üstüne bomba düşeydi, afrika kabilelerinin eline düşte önce sünnet etsinler sonra balta sapıyla kafana vursunlar. bi de saçma sapan zerzenişler, bi sapkınım modeli... hay yalovanın bıçkın delikanlısı ahmet abiyle denizler altında 20000 fersah adlı bir uzun metraj dizi çekseniz.

erkek abaza beter, bayan abaza ise nirvanadır. götü başı ayrı oynar, ucuzluktan kokar.

erasmus öğrencileri candır, canandır. turizme hep destek tam destek mantalitesiyle yola çıktık.

hey bayan söylediklerimi yanlış anlama! yıllardır "balık etliyim ben" kavramı altına saklanarak günlerini homini gırtlak şeklinde geçirdin. 200 groston oldun yanların böghhhh, selülitlerin oghhhhhhhhhhh oran buran ayrı. "BALİNA, BALIK DEĞİL MEMELİDİR." aynaya bak delirtme admaı

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Soyunmadan Sevişelim Reca Ediyorum 2

snoop dogg büyük bir kişilik boy pos endam endaze. eğer simetrik bir vicudu var ise ve ten rengini de işin içine katarsak, art arda 183720 tane yalan atmış pinokyonun burnuna benzer bir uzuva sahip olma ihtimali pek bir yüksek.

bir insanın apachi olabilmesi için gerek yeter koşullar nelerdir? toplum içinde takılabilen bireyin bu kavrama girme nedeni ne ola ki? erkek apachileri kazığa oturtarak öldürmeli, kız apachileri taşlayarak.

hanım! hanım! uyan, nerde benim roket atarım?

gecenin ilerleyen saatleri ve az terlemişliğin ardından gelen ve en bayıldığım ama nedense asla inanmadığım o mükemmel cümle:
"yaa aslında eski sevgilimle, biz hiç bu kadar ileriye gitmemiştik."
hadi lan ordan, misket mi oynuyordunuz?

huzura doğru atılan her adımın yaratmış olduğu hazzı kolay kolay tatmak mümkün olmuyormuş. bir çok kavramdan çok daha değerli açık ve net.

avşar kızı(hülya avşar), kaya bebek (kaya çilingiroğunun veleti)... ulan ne anlamsız tabirler bunlar.

kafasına kalaşnikof mermisi girdi adam dur daha değil dedi. harbi azimle gaz salınımı yapsa ufak bir kasırga yaratır imparator.

mahsun kırmızıgül: "Türkiye'nin en büyük vantilatörü fatih terim de burda." kafan jetgillerin aracı düşsün.

çift haneli iq sahiplerine idam cezası verilse katliam çıksa ülke nüfusu bir milyon civarında seyretse ne de güzel olur. eminim en aşşağı 15 şehir komple ter temiz olur bir kaç büyük baş hayvan kalır ama yine insan kalmaz o denli.

- "burası maltepe tayfun, burada adamı poposundan şey ederler!"şaaapppppp tokat gelir

kuş beyinli ne kadarda samimi bir hakarettir, ilk karşına çıkan bireye kuş beyinli diye seslen, reflekslerine sahip çıksın ve sana bakmasın. bunu yap.

rastları özleme sebebi 1: - "aaa rastaların çok güzelmiş yaa, ne zamandan beri rastasın?" soruyu soran cinsiyet pek bir önemlidir, rastadan nefret etme sebebi de olabilir, ama genel olarak özleyeceğim bu soruyu.

- "ama ben hastayım!.." şimdi mi söylenir lan bu, hane tam bu pozisyonda? yapmayın, etmeyin, ömür törpülemeyin, bari bunu gizlemeyin.

üçgen vicut yapmama son 2 ay diyorum, açı ölçerleri hazır tutun.

kalp kıpırtısı var ama çok ince çıtır, hayırlara vesile olsa bari.

heyecanlanmak güzel ama birini heyecanlandırmak paha biçilemez.

yazımın anlamsızlığı gözünü korkutmasın hepinize yetecek kadar şefkat mevcut ben de come on

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Feel The Diffrence

Feel the diffrence dediler parçası olma yolunda adım attık. güzel bir imkan yakalamış olmanın vermiş olduğu mutluluğu siz değerli dostlarım arkadaşlarımla paylaşabilmiş olmama çok sevindim.

çok sevimli bir yol ayrımına girmiş bulunmaktayım ve bu yolda kat ettiğim her mesafe için siz güzel insanlara bir kez daha danke schön diyorum. cümlenize yunus bülbülden dankeşön sevgilim adlı nadide parçayı armağan ediyorum.

Son Çemkirik

polyanna değilim, olanlara karşı ise çok saygısız ve cürretkarım. olaylara realistic bakar, tiptronic hareket ederim. kimseyle alıp veremediğim yoktur. hayatta en çok ifrit olduğum şey ise inkardır. inkar etmek tarifi olmayan bir ayıp, bir terbiyesizlik, bir hak etmemişliktir. harcanan zamana yapılan haksızlığın bini bir para olmuştur. yaşanılanlara ucuz etin yahnisi şeklinde yaklaşmak da nedir. her şeyi geç kendi kendini kandırmaktır inkar etmek. kendini aptal yerine koymaktır. acıdır, zehir kıvamındadır.

gömülen bir meftanın mezarı 1 yıl süreyle yaptırılmazmış eskiden. üzerinde ki ahşaplar çöksün mezar otursun diye. işte bu uzun bir sessizlik ardından yaşanan çöküş son bir haykırıştır dünyaya karşı, adaletine insafsızlığına... son haykırıştır, ebediyete dek bir daha ses çıkarmaz.

kalkan yazı,son çemkirikti gereksizdi, çok çok yersizdi ve en önemlisi anlık bir zerzenişti. özür dilerim, yine ben isa'nın çilesi.değer yargıları farklıdır fakat bu kadar gudubet değildir bu hisler, hissettirilenler.

hatıralar arasında yer eden sarımtrak anılara saygım sonsuz, yaşanılanlara olabildiğince çıplak bir şekilde yaklaşıp sessiz naralar atmışlığım ise çoktur. -di li geçmiş zamana gömüldü ve yaşanılanların ardından sadece şunu söylüyorum mutluluklar daim olsun, yolun açık.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

İncit MEME'li




Vedat Özdemiroğluna bir sosyal paylaşım sitesini kullanarak mesaj attım, kendisi bana geri döndü "eyvallah".

ben klonlanana kadar veliahtım yok, mütavaziliği kendime şiar edinmişimdir orası ayrı.

behlül öğlen saatlerinde hala kaçıyor.

bu hayatta dost,kardeş sayın çift haneli sayılara ulaşıyor hatta onları geçiyorsa there is a big problem with u maaaannnnnn

balkon, nargile ve hoş sohbet...

gırnata derler klarnete roman kardeşler. ne de güzel üflerler, ahhhh ulan ah dedirtirler insana.

ben buraya yazana kadar çemişgezek ilçesinden hangi birinizin haberi vardı? sevdalıları dahi var girin bakın http://cemisgezeksevdalilari.com/

gümüş böcekleri kadar sevimli, uysal hayvan gelmiş midir dünyaya sorarım size?

uzaylı türkücü mustafa topaloğlu!!! gerek ünvanı, gerek kişiliği, gerekse akıcı konuşması ve kurduğu mantıklı cümlelerle hayret-ül vahşettir kendisi.

hıncal ağabeyin uzmanı olmadığı bir konu varsa, hemen o konu üzerine yüksek lisans çalışmalarımı başlatmak istiyorum.

Türk insanı abazan ırkından birşeyler kapmış. hilal cebeci MEME başlığı altında incelenmeye başlanmalı. google trends sonuçlarına bir bakıyoruz kadın uçmuş gitmiş.

gereklilik kipini öğrendiğimiz tarkana bir teşekkür de benden


"erol köse acaba neden var" sorusuna bazen o denli kafa yoruyorum ki anlatamam.

parlayan bir yıldıza bakarken gözlerin duruma alışması sonucu parıltının gözleri kör etmemesi parlayan yıldızımıza olan aşkımızın öldüğünü göstermez, gösteremez. ama yıldız buna küser, durduk yere tatava çıkarır ve "bu koskoca evrende sen kalktın bana aşık oldun ama artık ben seni etkileyemiyorum bitti, aradaki bağ koptu" derse, yerli yersiz hayranlığını ifade etmesine rağmen minik yavruya durmadan tavır alır, kafasını sikersen, o yıldız olmasa da pek bir şey değişmeyeceğinin farkına varan küçük çocuk artık sikler mi seni yıldız efendi?

ufak birer parçası olduğumuz bu kainat varya en kralından milyonlarca gördü, sen kral değilsin, insan suretinde gümüş böceğisin sen. pencere pervazlarında saklanıp, karanlıkta çıkıp şöyle bir göz gezdirip yuvana tekrar geri çekilensin. sana verilen değerin büyüklüğünü bir terlik şapırtısıyla hissedebilirsin ancak.

raid'le ölse yaa şu örümcek ağı ile kaplanmış, ucuz beyinliler.

kıllanan adam vardır, ali bilir de siz bilir misiniz onu ben bilmem. sizin bilip bilmediğinizi ali bilir mi orasını hiç siklemem.

göster kendini skilachi!

kutsal damacana itmen! mihenk taşı, başyapıt, masterpiece... yapımcılarından, oyuncularına komple nalet ettim.

okuyucu sayımız milyonları aştı arkidiş.

19 Temmuz 2011 Salı

alt tarafı

aslında beni tanırsın
öngörülmüş pişmanlıklarımın
bana kaçış yolu olacağını bilirsin

sen aslında hep ordasın
gitmeden gideceğimi
gelmeden geleceğimi bilirsin
gözün yollarda mı beklersin
bilmem ama
beni hep beklersin

sen bilemezsin aslında
her durakta indim
seni bulamadım

af dilemiyorum
alt tarafı biraz geç kaldım

14 Temmuz 2011 Perşembe

akşamdan akşama

bir kültablası olucak şurada!
dudaklarında çocukluğumun masumiyeti,
kokusunda öldürdüğüm onlarca dost,
ve mezarları başında bizleri izleyen
yüzlerce hatıra.

bir şişe, bir şişe daha ve daha fazla şişe,
aşkın kırmızısı, gücün sarısı,
temizliği beyazın ve hainin renksizi
yoksa da içlerinde
'biraz' şişe olacak şurada!

küllerim işte, son şişemin içinde
bırakıverin usulca geçerken kıyıdan.
hep aynı hissedeceğim akşamüstleri;
çünkü hep bir güneş olacak,
hep bir deniz, hep bir gökyüzü şurada!

8 Temmuz 2011 Cuma

gayri ahlaki yazı

sakallarımı 40 gün kesmem. sonra 2-3 gün sabah akşam keserim. hayatımda değişen bişey olmadığını farkedince yine 40 gün kesmem. 40 gün her gün içerim. sonra 2-3 gün içmem. hayatımda değişen bişeyin olmadığını farkedince yine 40 gün içerim.

her şey o bir tekli sigarayla başladı. kova hastalığını öğrendiğim zaman dünya başıma yıkıldı. ömrüm dört duvarın arasında hortumlara bağlı oksijene bağlı yaşamakla geçiyor. bir nefes için neleri feda etmezdim. ama çok geç kaldım. çok çok geç kaldım. sigara pişmanlıktır. ben dedim elde içmeyelim kafa yapmaz diye.

kadınlar erkek ruhundan anlamıyor azizim. 'sikiliri var' aslında bir övgü cümlesi. bu romantik ve çözüm odaklı cümleyi bir hakaret olarak algılarlar. ama bir kadın bir erkek hakkında 'sikeri var' dese, erkek buna hiç gücenmez. kadınlar bardağın hep boş tarafını görüyorlar.

bu arada bardak demişken, dün adapazarında bir minibüste bir yazıyla karşı karşıya geldim. 'hayat bir çatlak bardağa benzer; içsen de boşalır, içmesen de...' yazıyordu. başta anlayamadım ama sonra birden çakralarım açıldı ve kafamın üstünde bi serinlik hissettim. minibüsçü abimizle uzun uzun varlık felsefesini konuştuk.

adapazarında oluyor bu tip olaylar. küçümsemeyin sakın. çok gelişmiş bir sözlü sokak kültürüne sahip. bundan 5 6 sene önceydi sanırım kafam başak bi şekilde bindiğim minibüste 'dalgasız denizde herkes kaptan' yazısıyla karşılaşmıştım ki yazının asıl anlamını çözdüğümde 'inecek vaaaaaarrrrr' diyerek terk etmiştim minibüsü. o yük bana artık fazlaydı. insanlarla paylaşmalıydım bu ilahi mesajı. ama soğuk hava ciğerlerime dolunca 'erken indim galiba aq' dedim ve bi sonraki minibüsü bekledim. sonraki minibüsün şoförüne parayı uzatırken 'dalgasız denizde herkes kaptan' desem şoför beni dövebilirdi. ama olsun kafam güzeldi hissetmezdim.

kafanız güzelken sivil polisten ateş istemek ahirette zebaniye 'cennet ne tarafta' diye sormak gibi bişeydir.

konuyu bi türlü toparlayamıyorum farkındayım. aslında toparlamam da şart değil bunu biliyorum. aranızda bir nurullah ataç olmadığını biliyorum. he olsa noolur? çok da fifilasyon aq. önce bi kafamı toparlamam lazım. sonra konuyu toparlarım bi şekilde.

hayat kısa, kuşlar uçuyor; keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

20 Haziran 2011 Pazartesi

Happy Father's Day



kaç zamandır sıkıntı var içimde, bilemediğim, tanımlayamadığım. sızlayan bir yer var, tam olarak neresi olduğunu kestiremediğim. bi burukluk var içimde aslında, aşıp üstünden geçemediğim, ezemediğim. hep bi yarım kalmışlık var genel olarak hayata dair, bir kısmı asla tamamlanamayacak olan o yarı yolluk. büyük bir özlem var. ebediyete kadar beklenecek fakat yine gelmeyecek o kavuşma anı...

küçüğüm yaa bildiğin ufak tefek bir velet ama biraz kilolu, küresel. ilkokulu sabahçı okumanın vermiş olduğu hafif uyku durumunu yırtan, yerlebir eden o ses; "erdinç hadi oğlum, maç yapmıyor muyuz?" annenin o büyüleyici sesinin kulakta yaratmış olduğu şefkat dolu titreşimler ile bi anda kendimi sokakta buluşum... en az elleri kadar küçük dünyasında, mutlu mesut yaşamak... aradan geçen saatler her ne kadar su gibi aksa da, asla oyuna doymak mümkün değildi o iki sokak, bir çıkmazdan ibaret dünyada. ne de çok kızardım aslında "yeter erdinç, hadi yukarı oğlum" ibaresine. eğer anne sarf ediyorsa cümleyi 'ama' ile başlayan, çatılmış kaşlarla devamı gelen kimi bahaneler üretilebilirdi. "tamam geliyorum 5 dakka". 5-10-15... "erdinç! yemek hazır" ses dolgun ve hiddetli, en sert halinde bile şefkat barındıran evin reisinin sesi.

sağ kanattan almış topu ilerliyorum, stadyum adeta yıkılıyor, insanlar çıldırıyor. rakip defans üstüme doğru hücum ediyor, sola dönüyorum ver kaç yapıyorum, bir vites daha atıyorum hızımı. son adam kademeyi bırakıp üstüme geliyor, güzel bir çalım daha nefesler tutuluyor kaleyi göz ucuyla kesip, uzak üst köşeyi gözüme kestirip çekiyorum ayağımı ve "erdinç efendi bu yağları eriticez, hadi oğlum kalk git üstünü giy, spora." yaz tatili başlamış ve babamın rutini olan sabah koşusu. gözlerimden uyku damlıyor sabah 6 yahu. 4 km hızlı tempo koşu yürüyüş arası, yolda karşılaşılan babanın spor arkadaşları... kamp yolu tamamlanır sonra boş arazide 2 tur yüksek tempo koşulur ve deniz kenarında ağaçların altında 10-12 kişilik arkadaş kitlesi, ortaokul hocam saygın kişilik osman dayal, eski hakem nesimi bey ve hanımı, emekli avukat sait bey, tombiş yanaklı emine teyze, küçük bir dialog geçirdikten sonra nesimi bey önderliğinde 'kültür-fizik' hareketlerine başlanır. 20-25 dakka ardından çarşaf gibi dümdüz az buçuk soğuk olan denize cumburlop. türlü şakalar makaralar hep bir. eve dönüş sürecinde babayla beraber güzel dialoglar. anlattığı her yaşanmışın kahramanı olmak istemezdi belki ama benim gözümde her daim kahraman olduğundan direk o mührü basardım.

çizgiler vardır hayatta, bazen sık sık bazen ise görülmeyecek kadar silik. kolay oluşturulmaz bunlar. geri dönüşü yoktur, bazen çok dallı budaklıdır seçim noktası. bir çok ebeveyn ittire ittire sokar yavrusunu doğru gördüğüne, çocuğunu çok sevdiğinden. biz ataerkilliği bilen gören bir aileden geldiğimizden söz hakkı babamdaydı. fakat asla hissetmedim şunu "erdinç bunu seçeceksin bu çizgi senin geleceğin yürü fazla uzatma" şeklinde ibareleri. çok vakit geçirmiştik beraber, bu beraberliğin bana katmış oldukları ile ayaktaydım. seçim hep bendeydi, karar bireyseldi aslında ama bir tutam baba kokuyordu anne... hayatın şeklini değiştirecek bu önemli seçim anlarında her zaman omzumda bir el hissederim.

hayatımızdan gelmiş geçmiş onca şey var, iyisiyle kötüsüyle. benim için hiç geçmedi biliyor musunuz. sevmem zaten öle mişli geçmiş zamanı, o ne öle yakışır mı hiç. hala yanımda, hep, her zaman, daima... paylaşılamamışlıklara üzülmek yerine bugün paylaşılmışlıklara bakarak özlem dolu gözlerle dalıcam ufuk çizgisine. çizgi demişken ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemem ama bi çizgimiz oldu, hani baktığın zamanda kötü denemez. teşekkür ederim süper baba. hayatlarımızın ilk ve en güçlü kahramanları olan babaların geçmiş babalar gününü kutlarım.

27 Mayıs 2011 Cuma

Ferhunde'nin Memeleri



flashvars="hostname=cowbell.grooveshark.com&songIDs=24471558&style=metal&p=0" allowScriptAccess="always" wmode="window" />


bir yandan şarkıyı dinleyin gebeşlik yapmayın can sıkmayın ulan.

koltuk altı teri dışarı vurmuş insana karşı bakış açım değişir, bayansa eğer anlık bir git gel yaratır hele bi de güzelse ceketimi çıkartıp üstüne örtüp hemen en yakın hamama gidiyoruz diyesim gelir.

5 yaşında çükünün farkına yeni varmış bir bıdırcık edasıyla grup içinde dahi elinde ki bülökbörüsü veya ayfonuyla oynayan kişilerin gıdılarından mıncırmışlığım vardır.

kimi zaman kelebek gibi uçarım arı gibi sıçarım.

köhne bir otobüste kofti tiplerle yolculuk yaparkene bi anda kalkıp en orta yerde samba yapasım gelir. foseptik çukuru tadında ter kokan muavin arkadaşın yapmış olduğu işin ne kadar zor olduğunu bildiğimi belirtirkene şunu da iletiveririm kendisine "eyüp sabri tuncer kolonyalı mendili ile temizle ulan bari".

buhar kazanı düştü kafama umarım küçük sıyrıklarla atlatırım.

fakültemizin gülü erman aker. edinmiş olduğu tecrübeleri, yaşadığı onlarca badireyi iyisiyle kötüsüyle bir potada harmanlayıp üzerine katmış olduğu sarımtrak nüktelerle ve o her çağın bakış açısıyla yaklaştığı durum analizleriyle adeta fenafillahizm akımının lideridir kendisi.

uzakta bir söğüt var, dallarından sarkan yaprakları esen karayel eşliğinde yerkürenin ruhunu okşuyor. arkada batmakta olan güneşin gökyüzünü saran o eşsiz kızıllığı... kulakları sağır eden bir sessizlik huzurun en geniş göstergesi. rüzgarı kanatlarının altına almış olan martıların raks etmesini izlemenin vermiş olduğu tarifsiz haz... bu anı yaşayamamak mı kaybetmek, yoksa kaybetmişlikten dolayı mı bu anı yaşayamamak? to be or not to be, that is the question dude

her arı bal yapmaz kimisi kakasını yapar.

hani bi yerde birisiyle göz göze gelirsin yaa, sadece içi gülen gözler ve masumane bir enerji akışı olur yaa, zaman durur da sadece sen yaşarsın yaa ve anlık büyüyü bozmamak amacıyla gidip dialog kurmaya kalkışmazsın yaa bu durum çift kişilik ilişkideki orgazma yakınsayan bir durumdur. yok çok abarttım yakınsamaz herhalde. ama sonuç olarak çok güzel lan.

şimdi ki çocuklar çişlerini yaparlar çişlerini yaparlar popoları kuru kalır, bizim zamanımızda götümüze bez bağlarlardı, osursak ıslanırdı.

E-5 kenarındaki bariyerler üzerine çıkıp amele çöküşü yapan insan sana saygım sonsuz.

bizim çocuklar bir diyet yaptılar allah sizi inandırsın parmak çocuk boyutlarına küçüldüler. tıp terminolojisinde "çük kadaaaa mide" olarak tabir edilen, halk arasında "mide küçülmesi" olarak bilinen ayrıca roman kültüründe "mide amcıklaması" şeklinde yorumlanan çaresiz bir hastalığa yakalandılar. cengal ve utkucan kardeşlerimiz için dualarınızı esirgemeyin.

çözümlemek güzel ama en güzeli çözmek be kardeşim.

kısa monologumsu dialog:
- dedim "hacı naber", "iyi be hacı" dedi.

insanoğlu hep istiyor ki et ete temas etsin, ama düşünmüyor ki yek pare bir vücudun farklı uzuvlarının birbirine teması aynı şey değil.

"acı ye isot ye geçer hatta acılı lahmacun ye turp gibi oluverirsin"

"hergele nedim arsız karısını kesip rendeleyeli" kaç yıl oldu hiç birimizin haberi yok.

milletvekili de öpüşecek, seks yapacak. benim mantalitem "onu düzmese bizi düzecek" bırakın "pancar motoru" gibi çalışsın. beline kuvvet.

"ıraksak şaşırma sabrımızı taşırma" gaz türbinleri dersinin vazgeçilmez özdeyişidir, benden...

istedim vermediler sen şöförsün dediler.

hürrem o devlet meselesi yaptığın yüzüğü bulduğun zaman, rica ediyorum üstüne otur.

buralardan uzaklaşırkene iz bırakmam, arkanızdan usulca sokulur kaşlarınızın arasından mıncırırım.

13 Mayıs 2011 Cuma

ıslık

biz bişeyler olabilecek miyiz,
bişeyler biz olabilecek mi?
ayrılalım yatsı okunmadan
offfff biliyorum bu şarkıyı
dökülmesin dudaklarından

oysa pencerenin önünden
kalabalık hayalleriyle yalnız
sarhoş adamlar geçerdi
bir kişi eşlik etse şarkılarına
çoğaltır iki görürlerdi

çalma cancağazım çalma lütfen
sonunu bildiğimiz şarkıları
bırak kaybolalım karanlıkta
iç cebimizde birer kanyak
ve dumanlı umutlarımızda
hayattan beklediğimiz kıyak

11 Mayıs 2011 Çarşamba

takılma gidenlere bırak gidenleri eve mi gidiyolar? nere gidiyolar?



yahu nasıl özlemişim nasıl özlemişim seni bir bilsen!

ayy çok acaip böyle tüylerim diken diken oluyor yani yazarken, o yüzden çok yazamayacağım, çünkü bu "diklik" beni rahatsız etmekte...

az önce uğuru taksime bırakıp, dönüşte cahit abiye gittim şarap almak için, bakıyorum böyle şaraplara acaip acaip, seçemedim bir türlü...senin için köpek öldüren getirdim; bak şu elazığ şarabı bak bu ankara şarabı falan diye konuştu durdu da ben yine seçemedim amanakoyim..neyse o esnada kerem falan aradı oraları anlatmayayım gereksiz muhabbet..ben keremle konusurken cahit abi güç bela kıç kadar boyumla zıplaya zıplaya raftan indirdiğim şarabı (ki kendisi benle boyun kısa olummmm diye taşak geçmekteydi ben şarabı almaya çalışırken) yerine koyup kafasına göre dolabı açıp 5 (yazıyla beş) bira koydu siyah mı siyah büfe poşetine..."abi!" dedim napıosun, gözünü seveyim bu kaçıncı vallahi billahi mahçup oluyorum yapma etme vericem ben bunların parasını falan derken, lan olum seni sikerim bak, akıllı ol, adam ol, amını götünü yararım senin dedi...offf...olum bi tırsmışım bi tırsmışım...doldurdum resmen donumu lan..anamm...çok acaipti...

neyse bu muhabbeti yemediyseniz burdan devam edelim...tabi ki öle pis, kaka muhabbetler etmedik..neden mi?..çünkü biz moderen insanlarız kardeşim, bak cahit abinin nüfus cüzdanındaki doğum yerine, eşşek kadar NİŞANTAŞI yazıyor...bizzzaaatiii nişantaşı çocuğudur kendisileri...sevdirir kendini, rahat girer aranıza...

cahit abi biraları poşete koyunca ben de dedim ki; "bak cahit sikerim suratını, bir değil iki değil amınakoyim, götümüzde gözün mü var ne ayaksın..."

yok be oluuuuuuuuummm dedi...n' alakası var, maksat muhabbet olsun....eee amanakoyim dedim o zaman oturalım içelim artisliğin kime...neyse, oturdum sonra tezgahın arkasına başladım içmeye, arada dükkana müşteri girip çıkıyo cahit abi işerken, yok gofretiydi, yok çokonatıydı, amına bezi, cebine sigarası derken para altı para üstü benim kafa e=mc^2 kadar basit görünüp, içine girdiğinde yarrak gibi bir hal almakta..

oturduk içiyoruz, cahit volkan konak falan açıyo onu dinliyoruz, dükkana girenlere volkan sever misin falan diyo...amanakoyim kafaya gel; adam elmalı soda var mı diye soruyo bizimki volkan sevgisi peşinde...kazara adam hiç sevmem orospu çocuğunu falan dese ikinci bir tekel savaşı çıkacak, tezgahın arkasında da ben; "abi yapma gözünü seveyim, cahit abi atma, dur abi viskiyi atma, bira at abi votka atma, abi, cahit abiii" diye giden şişelere hallenicem..onun da kafa güzel oldu, benim de kafa güzel oldu, o soruyo ben gülüyorum...niye gülüyorum çünkü kendisine soru sorulan zenci siki görmüş gibi hayranlık ve şaşkınlıkla bakmakta, "tabi ki seviyorum" diyor, zenci şeysi sevilmez mi, sesi güzel, dişi güzel, atletik, her bişeysi güzel diye lafı döndürüp duruyor..

bizim cahit çok duygusal çocuktur..

o değil de bu zenciler de çok acaipler lan, ingiltere ve amerikanın komple zenci olduğunu düşünsene amınakoyarlarmış piyasanın...kapital bizde babaaaaa, ne konuşuyosun...bilim, teknik ve neyşınıl coğrafik...bizimki her coğrafyada neyşınıl...

abicim bu dünyada "kinglik amirliği" diye bişey varsa büfe olayında bu ünvanın sahibi cahit abidir...ayaküstü ders notlarım arasına sokuşturduğu rus votkası mı kaldı, kırmızı tuborg mu kaldı, adam harbiden king be kardeşim!...bu aksam da içtik içtik bissürü, giderayak 9 tane bira dolu poşeti tutuşturdu elime...yazıyla dokuz..yanlış olmasın..

------bizimkisi bir proje hikayesi, siyah beyaz, benim gibi biraz-------

Kerem Mudanyali:
gankaa
içiyomusun bakem
cengiz öz (01:34):
aynen keremcim
ben bilerek sana erken online oldum
cengiz öz (01:35):
kafam modernken
Kerem Mudanyali:
hadi ya
cengiz öz (01:35):
ama şu an hakkaten kafa musait deil, güzelim..
Kerem Mudanyali:
geç geldim a.q
kanka ozman siktir et
yarın falan sen müsait olunca ben sana sorarım
cengiz öz (01:35):
daha zamanı var keremim, ben sana destek sağlarım.
Kerem Mudanyali:
şimdi kafanı bulandırma
cengiz öz (01:36):
ama bu aksam offlineım
yardım etmek istesem de edemem
Kerem Mudanyali:
eyvallah dostum
anladım
sen takılmana bak adamım
devam et
konuşuruz yine
cengiz öz (01:36):
eyvallah karşim

--------------------------------------------------------------------

bu arada PAROV STELAR' ı çok seviyorum

--------------------------------------------------------------------

ya amanakoyim ne anlatıyoduk nerelere geldi muhabbet, dur ben şu yazdıklarımı bi baştan okuyayım ona göre devam edicem...

oha, dikelmişim lan bi ara...

tamam muhabbete geri dönüyo gibi yapıyoruz şimdi...ya olum bizim sokakta bi kız yurdu var, ben böyle kız yurdu görmedim acaip hatunlar var içerde amınakoyim...hele ki bi tane hatun var pis kesiyorum sürekli etek giyiyo kumral bişey böyle hafiften çekik gözlü falan iki üç kere denk geldik (rakamla 2 3) gözleriyle yiyiyo beni..."yersen"...ama hatun hakkaten fenafillah..

hatunlar edebiyat gibidir..bazen anlamadığın yerin defalarca üstünden geçmen gerekir...

bakma sen, edebiyatım iyidir kalemim çok güçlüdür benim, on kırmızı tuborg gücünde kalemim var benim, geçen arkadaşın koluna "şakaaaaaaaaaaaa" diye batırdım, twitterdan ahmet hakana "senin ananı sikerim" diye tweet atmış...gereksiz hareketler işte...sen kendini bil kendini, yoksa sikerem ha seni diye boşuna dememiş aşık mahsuni...ama işte bunu anlamak önemli herkes anlamıyo, kafayı yakalamak önemli...

edebiyattan bi bok anlamadığımı anladıysanız kaldığımız yerden pislik saçmaya devam edelim...

size başımdan geçen çok ilginç bir olayı anlatayım diye lafa giren dalyaralesler var ya hani, ben uyuz olurum böyle adamlara; anlat amanakoyim işte neyin tatavasını yapıyosun..çok ilginç gelirse zaten biz iç çamaşırı giyinmeden hortumla sularız birbirimizi romanish pop klipler kıvamında...uyuz oluyorum lan hakkaten öyle böyle değil acaip uyuz oluyorum böyle tiplere...

bu arada size başımdan geçen çok ilginç bir olayı anlatmak istiyorum..geçen okuldan çıktım, metroya giricem yürüyorum işte okuldan çıkalı 50 metre olmuş olmamış...adamın biri geldi ve dedi ki; "kardeş, burada ege üniversitesi mi varmıymış, buralardaymış" dedi...elinde kağıtlar falan...bak çok ciddiyim, hakkaten şaka değil bu anlattığım, adama tarif ettim lan okulu 5 (yazıyla beş) dakika...itü diyemedi lan adam, ege varmış dedi...lan olum itü o dedim...ege yok mu dedi...dayanamadım, ananın amı var hangi bölümü arıyosun sen dedim, follup meslek yüksek dedi..menstruasyon gezisinde o bölüm, molpedin var mı? dedim...

cahit abiyi unutmayın lan, konu değişti ama siz unutmayın, cahit abiyi yaşayın yaşatın, bambaşkadır kendisi..msnini verebilirim..

kafam adapazarı gibi oldu amk...

10 Nisan 2011 Pazar

yağmurun kanatları

üç gündür yağmur yağmasına rağmen sokağın başında sabahtan beri sektirmeden 3 dakikada bir 'yağmur geliyor yağmur' diye çığıran şemsiyecinin ekmek parası için piyasayı manüpüle etme çabasına sonsuz saygım var. bu şehirde yaşıyorsanız hafıza kayıplarına sebep olacak bir çok şeye maruz kalıyor olabilirsiniz. yağmur yağdığını ıslanmaya başladıktan saatler sonra anlayacak kafalar yaşıyor da olabilirsiniz. ama ıslanmak hoşuma gidiyor derseniz kalbimi fethedersiniz.

döner olmak için kırk gün yaşaması yeterli olan tavukla taşşak geçen kargaların neşesini farkedebiliyorsanız eğer yaşama devam etmek için geçerli bir sebebiniz var demektir. ama ıslanmak için yazın gelmesini bekleyip denizlere havuzlara hücum ediyorsanız ve yağmurun tadını mevsiminde çıkaramıyorsanız, zamanın kıymetini bir karga kadar bile bilmiyorsunuz demektir uyandırayım.

öleceğini anlayan bir güvercin pencerenizin önünde duruyorsa ve ne yaparsanız yapın kaçmıyorsa şemsiyecinin ekmek kavgası kimin karnını doyurabilir ki?

bulutları seyretmek güzeldir, rüzgara dokunmaya çalışmak da. ama pencereden uçurtma uçuramazsınız. yelkenlerinizi dolduracak yeni rüzgarlar bulamazsanız hep aynı pencerenin önünde takılır kalırsınız.

daha güzel görünmek için takılmış büyük gözlükler dünyayı daha güzel görmenizi sağlamayabilir. net olan her şey güzel değildir. yıllardır üşüyorsanız ve bunu farketmediyseniz gözlük camının önünde ya da arkasında olmanızın bir anlamı yoktur. sobalar odanın ortasına kuruluyor olabilir ama kalorifer petekleri cam kenarlarındadır. ve bu yüzden bildiğim bütün pencereler kapanmak içindir.

lodosu tanıyorsanız yağmurun geleceğini tahmin edebilirsiniz. ama karasal iklimin ani sağanaklarına alışkın değilseniz lütfen pencerelerinizi açmayın. çünkü ne kadar bakarsanız bakın denizi göremeyeceksiniz. şehirler tercihleri beraberinde getirir, doğrudur. aslında balıkçıl bir kuşsanız karasal iklimlerde ısınmaya çalışmayın çünkü karnınızı doyuran deniz değildir, kokusudur.

hiç sevmediğiniz bir şehirde yaşamak zorunda kaldıysanız şunu unutmayın 'o şehrin en güzel şeyi göç edebilen kuşlarıdır ve kuşlarla konuşmak aynalarla konuşmaktan daha hüzünlüdür.'

15 Mart 2011 Salı

kırmızıııııı beyaaaaaaz benim adım cemiiiiil

bazı olgun kadınlara 'şarap gibi kadın' derler ya hani ben onu anlamıyorum arkadaş. neden sadece olgun ve güzel kadınlara şarap yakıştırmasında bulunulur ki? hepimizin bildiği gibi gayet kötü şaraplar da mevcuttur.

yıllandıkça güzelleşiyor falan diye düşünüyolarsa eğer her şarabın bir içim tarihi vardır, o geçti mi tadı bozulmaya başlar. kimisini 3 sene içinde kimisini 20 sene içinde tüketmen gerekir. tadı 40 sene bozulmayan şarap bulduysanız hayatınıza anlam katar, doğrudur ama 3 senede içilmesi gereken şarabı 40 sene bekletmenin anlamı yok be hafız.

şarabın bozulmaması için karanlık bir ortamda ve yatık durumda bekletilmesi gerekir ki mantarı ıslansın. karanlık ortam ve ıslak mantar, çok erotik.

cemal süreya şöyle demiş:
'saat on ikiden sonra,
bütün içkiler,
şaraptır.'

bence eksik

'saat on ikiden sonra,
bütün kadınlar,
içkidir.'

her kadın kafa yapar, kimisi daha güzel. tadından daha çok kafasıyla ilgileniyorsanız her kadın her yaşta içilir, kimisi daha güzel. her kadın şaraptır, kimisi daha güzel.

22 Şubat 2011 Salı

cebimdekiler



4 dakika geçmişti...

okuduğu yazılara göre kaynamadan önce alıp biraz bekleyerek dökmesi gerekliydi suyu, o da her şeyi kitabında yazdığı gibi kuralına uygun yapmış, suyu boca ettikten sonra 4 dakika beklemişti.

biraz "soğuması" gerekliydi, daha önce canı çok yanmıştı.
...
şimdi ben, her şeyi kuralına göre yaparsam kazanır mıyım dersiniz? neyi kazanırım ya da? kaybetmek üzerine konuşsak ya, korkmasak. siz ne dersiniz bilmiyorum ama ben kendimi oynamak zorunda hissetmiyorum..top benim değil mi?! oynatmıyorum...
...
saffet çam senin rüstem paşa benim...fatih caddesi, bahçelievler mahallesi falan derken yalovayı aylak aylak dolaşıp, bir elimde ekmek diğer elimde gazoz kapaklarıyla eve dönerken bulurdum kendimi, 6 yaşındayım daha. delicesine bir ihtirasla topladığım o kapakları ruh hastası gibi dakikalarca incelerken bilmezdim hayatın dıştaki metal gibi soğuk, sert; çocukluğun ise içindeki plastik gibi yumuşacık olduğunu. öğrendim.


anne baba memur, ben de anaokulundan nefret eden bir sokak çocuğu olduğum için ananemlerde kalırdım...yılda 2 kere sinir hastalıkları tekerrür eden 2 teyze, 1 normal teyze, 1 tane rol-model yabancı müzik dinleyen üniversiteli entel teyze, 1 lira için taklalar attıran canlardan can bir anane, bir de yüzünü nadir gördüğüm -dolabından yüzlerce topkek arakladığım- otobüsçü dayı...anaokulundan kaçmak 6 yaşındaki bir çocuğun kafasında memleket meselesi oluyorsa, o çocukta sıkıntı var demektir. bu sıkıntılı çocuk böyle bir evde büyürse de varın gerisini siz düşünün. aslında düşünmenize de gerek yok ya.

neyse...

ben gazoz kapaklarını renkleri yüzünden çok severdim, insanları sevdiğim, renkleri onlarla tanıdığım gibi...ben büyüdükçe ceplerim de büyüdü, ağırlaştı, bir sürü insan tanıdım altı yaşımdan beri..şimdi elimi her cebime attığımda aynı çocuksu heyecan var içimde, avcumdaki solmuş renklere inat edercesine!
...
hiç kimseyi umursamadan, hayata aldırmadan yaşayabilir mi insan?

cevabınız evetse kalkın, fevzi çakmağa gidiyoruz!

belki tanımadığımız renklerde gazoz kapakları buluruz kuytu köşede, ceplerimizi doldururuz...ekmeğin ucunu ısıra ısıra eve dönerken, altı yaşındaymışçasına gülümseriz arnavut kaldırımlara, sokaklara!

20 Şubat 2011 Pazar

öptüm seni şap şup

alkolün damarlardaki devir daimi hızla devam ederken siz bir kaç bişe sölemeyi kendime bir borç bilirim. moda deniz kulübünde tanıdığım 30 lu yaşlarında ki murat abimin katkılarıyla. gençsiniz olum bakın dalganıza, öğrenci evi var mı ondan bahsedin bana şeklinde ki yaklaşımı saygıyla karşılıyor, aşk, meşk yalan kavramına ise teessüfle yaklaşıyorum. one night stand ile gelmedik ki bu çetrefilli dünyaya, yolumuza bakalım tek gecelik aşklarla. doğru insan doğru zaman

15 Şubat 2011 Salı

Git ama Gel(!) me

minik, minyon, tatlı bir o kadar da hırçın, sevimsiz ve yırtıcı... yaşamın ona sunmuş olduğu türlü zevklerden uzak rutin, ama aynı zamanda spontan... yüzünde ki ufak sivilce yüzünden haftasını berbat edebilecek kadar salak, o masum güzelliği ise paha biçilemez. şen şakrak kişiliği ile etrafındakilere sunulan tatsız çorbaya adeta bir tutam tuz. gülünce beynin en derin, en mahrem noktasına kazınan o fotoğrafı varya ömrübillah unutmak mümkün değil. sevilemeyecek kadar anlamsız, aşık olmamak için harcanan tüm çabalar ise boşa. kimi zaman zevksiz ve sıradan ama birçok zaman sadece saflığın gösterişli örneği. yazın esen karayel tadında. kışın o yüze vuran sert soğu kadar ayaz belki de. dokunamayacağın kadar narin, tenini hissetmek için birçok fedakarlıktan kaçınılamayacak kadar ince. öğlenleri bedbaht, hotmor, çirkin, gudubet. sabahın ilk ışıklarında mahmur. göğün en uç noktasına salıncak kurmuş sanki, sallanıyor. kimi zaman var ama en ihtiyacım olduğu anda krizimin tutuğu günlerde hep uzağımda, hep bensiz. hakkında söylenebilcek o kadar çok şey var ki aslında ama problem şu ben de daha tanışmadım kendisiyle ve görmedim somut benliğini. dedim yaa sallanıyor işte bünye arada git gel yaşıyor şizofrenik paranoyalar arasında.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Laf Olsun

laf salatası yapma ulan. beynimi içten oyan o iniltiler... yoruyor beni, üstüme geliyor, yıpranıyorum, tükeniyorum. her köşe başında bağımsız, alakasız saçma sapan düşünceler birikimi... bir kesik koninin içindeyim. cüceler diyarını andırıyor, kokuşmuş, eciş bücüş tipler. üstlerine basıyorum ama yine de konuşmaya devam ediyorlar. kulaklarımı tıkadığım anda beynimi becermeye başlıyorlar. doğanın titreşmesi ile oluşan tınıları duyarak engellemeye çalışıyorum bu deliritici seviyede ki sesli düşünceleri. küçük masum bir saka geliyor yanıma, şarkı söylüyor. o öttükçe herşey duruyor, sadece zaman ve saka... bu şarkıyı dinlemek için belki de geldim belki de sadece bu sesler için yok olup giderken geride bıraktığım izlerin karmaşası incelensin diye varım. belki hiç yokum. aslında hiç varolmama olasılığım kadar, gücünü keşfedememiş bir tanrı olma ihtimalim de var. saka cik cik cik...

durma yolcu okumaya devam et