31 Aralık 2011 Cumartesi

bazıları

bazı akşamlar sadece dışarı attığımı düşünüyorum kendimi, çoğu akşam nereye gittiğimi bildiğim halde. bazı akşamlar nereye gideceğimi bilerek çıkıyorum, vaz geçtiğim andaki kısa süreli zaferim oluyor tesellim. evden çıkmamak için kendi kendime verdiğim mücadeleyi kaybetmekten çok, geç karar verdiğim için yüzüme kapanan kepenkler oluyor kahreden beni.

sonra sırasıyla haksız bir gurur, yumruklarımı sıktıran kısa süreli bir yoksunluk ve en sonunda yersiz bir ikame kaygısı.

bazı geceler hiç uyumuyorum, belki bir şarkı daha dinleyebilmek için. bazı geceler hiç uyanmıyorum yalnızca yolsuzların uğradığı bir parkta tir tir titrememesi için ruhumun. salıncaklar en çok geceleri göz yaşı döküyor. ne kadar sert eserse essin rüzgar yalnızlığını gideremiyor salıncağın.

bazı geceler dönüyorum epey yüklü başım, elim, siyah poşetim. bazı geceler sadece başım. ve karanlık sokaklarında çocukluğumu öldürüyorum elim hiç titremiyor. bazı geceler kendimi öldürüyorum. mobese kameralarına cansız bir beden kalıyor, duygu tanıklarına ruhsuz şarkılar. ve ben inatla büyüyemiyorum.

yaşlı insanlara yardım etmeye çalışıyorum. hiç göremeyeceğim bir yaştalar aynadan bakınca. onlara saygı duyuyorum, aynalara değil. sonra mahallenin çocuklarıyla top oynuyorum sırf kendime kötü bir adam olmadığımı ispatlamak adına. badi badi yürüyen arkası dönük bir çocuğa 'pişt' diyorum. kapşonunu indirip bana dönünce onun muhtemelen benden çok daha büyük bir cüce olduğunu görüyorum. kısa süreli donukluğumun sebebinin şaşkınlık olmadığının gayet iyi farkındayım. cüceleri çocuklar kadar sevmediğimi fark etmem iyi bir insan olmadığımı anlamama yetecek kadar ipucu veriyor bana.

dilencilerin riyakarlığını yüzlerine sadece iddaa oynadığım günlerde onlara para vererek vuruyorum. kendimden ödün veriyorum aslında bunun farkında değiller. kumardan kazanacağım para ya da heyecan umrumda olmadı hiç bir zaman. işte ben burada zaten nefes alarak, sahip olduğum tek şey olan hayatımı yavaş yavaş kaybetmiyor muyum?

bazı sabahlar dünyanın en neşeli çöpçüleri geçiyor penceremin önünden. 'hayde gidelum hayde' diyerek tertemiz yapıyorlar dünyayı. bu yüce mesleğin nirvanasına mı ulaştılar, hiç mi geçim sıkıntısı yaşamıyorlar yoksa sabah sabah kafalarını mı parlattılar bilemiyorum ama ne zaman neşe dolu türkülerini duysam kahır dolu gecelerime lanet ediyorum.

köşede küçük bir bakkal var. bir aile işi. önünden süper market poşetleriyle geçerken ya düşmüş bir yaprak tanesi takılıyor gözüme ya bir yavru kedi ya bir taş. başımın düşey eksenle yaptığı 45 derecelik açıyı muhafaza etmeye çalışıyorum. her zaman selam verdiğim halde nedense kulaklığımdaki şarkılar daha çok ilgimi çekiyor o an. çıkar ilişkilerinden nefret ediyorum ama çıkarlarımı korumak zorundayım.

son 3 ayda kapının arkasında asılı 4 5 pantolondan sadece 2 tanesini giydim. bavulum eski günlerdeki gibi yine haftalarca içi dolu şekilde kaldı odamın orta yerinde. ne bir kazağım çıkmak istedi dışarı ne de bir çorabım. sanki her an bir telefon gelecekmiş gibi tetikteydi bütün bavul ahalisi. tedirgindiler, sanki hiç almak istemiyorlardı beni içlerine. sonra ordan delikanlı bir atlet çıktı 'kıyafetler kadınlar gibidir hafız' dedi. 'istemez alkollüyken seni içinde, o temiz pantolonu giyemeyişin ondan'

halbuki ben gerçeği biliyorum. çoğunlukla geceleri 12 ye 10 - 15 dakika kala apar topar alıyorum pantalonumu ve montumu oradan, özen göstermiyorum onlara, ilgilenmiyorum onlarla. işimi görüyorum ve yerlerine asıyorum tekrar. kendilerini kullanılmış gibi hisediyorlar, farkındayım. haklıdırlar da. çıplak kalmamak için giymeye çalışıyorum bazı kadınları. acımayın, aman eksik kalsın. ama biraz anlayış gösterin.

kuruyemişçiler sabaha kadar açık olabilir ama tekel bayiiler en geç 12de kapatıyor bu şehirde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

durma yolcu okumaya devam et