24 Aralık 2012 Pazartesi

sıla

etime saplanmış nefesin
tırnakların ruhumda gezinir hala
ve en az kartonpiyerin arkasındaki örümcek kadar ev sahibi

1 Kasım 2012 Perşembe

biraz daha kok be


geçen kış ocak ayı. fener kayseri maçı var. kadıköy'de ilk maçım olacak. hayatımda yeterli ya da yetersiz bir çok sebeple ertelediğim çoğu şey gibi bunu da ertelemişim. pek de şaşırtmaz bu yönüm insanları. onların da yapısı bu yapacak bir şey yok. neyse çıktık cemo'yla, aldık biralarımızı, geçtik bi bahçeye içiyoruz. bir yağmur ki arjantinden boşalırcasına. bizim elimizde şişeler, üstümüzde çubuklular. götümüz yaş, başımız yaş, bünyemiz ayyaş...

sert davranmış olabilirim en baştan, özür dilerim. benim de yapım bu.

kayseriyi dörtledik çıktık maçtan. insan seli akıyor merdivenlerden. 'neresinden bakarsan bak merdivenler hep iniş' miydi hala? ama yok yok bu yepyeni bir imge olmalıydı. evet evet bu ürkek, titrek, kırılgan ve sokulgan bir sayfaydı. susardı çok. mutfağa, salona giderdim kanat gücüyle. geri dönüşlerimin hastasıydım. megaloman mıydım? yoksa bu benim hayatımın geri dönüş golü müydü?

kadıköyü asıl ben o hafta sevmiştim. gözlerinin içinde mutluydum, dizinin dibinde, saçlarının arasında. bazen yanağında... mutluydum gerçekten. kulağımda flört ün demli albümü çalıyor. sevmez olaydım, mutluyuz, istanbula dair...

sonra pek çok güzel gün, pek çok güzel gece. derinde olan ne varsa, aylardır yazamadığım, konuşamadığımız 'neyse' işte. kazıyamıyoruz di mi hala? seninki benden kara bizim hesap anlayacağınız.

hangi sarhoşluğumuzda hatırlamamışızdır mesela, hangi şarkılar onlar?  koku neden diğer duyulardan daha yalnızdır? biz neden günlerce aynı şarkıyı dinliyoruz? babam aşkı bu kadar güzel anlatmayı nereden öğrendi?

sonra spartak maçı. yine kadıköydeyiz. tonla hayal uçup gitmiş tabi. elenmişiz, sen gelmemişsin. ben gelirken bitmeyen eskihisar- kadıköy yolunu dönüşte camdaki yansımama içimi dökerek geçirmişim. epey dertliymişim  cam da sağolsun buğulanmış. ben yalnızlığın ilk tohumlarını o can suyuyla atmışım. nasıl olsa ali biçer. ali biçer.

tek yapman gereken biraz dışarı çıkarıp gezdirmekti belki de bu küçük çocuğu. tutmadı mı ellerini? sevmedi mi seni? aynı değil miydi öpüşü? sarılışı? hiç mi sevmemiştin bu hallerini? ben mi hep sarhoştum? o 'artık sevmiyorum', 'seninle bir gelecek görmüyorum', 'bitti' gibi cümleler ne zamandır oradalar? babam şişedeki o son dubleyi hangi ara içti?

bluzunu askıdan aldım. özenle katladım. o gün o bluzu içe doğru katlarken bitişini kabul etmiştim belki de. 'bu gidiş öyle diğer gidişler gibi değil olum ali' içimdeki ses titriyordu, ama dışımda yaprak kımıldamıyordu. şevkat göstermek büyük keyifti. ama biz göz yaşlarımızı birbirimizden saklamaya başladığımız günden beri içimizden gelerek gülemiyorduk.

her gün 'biraz daha kok be'

30 Nisan 2012 Pazartesi

armutun iyisini ayılar yemez

deneklerimiz 'denek a' 'denek b' ve 'denek c' nin isminden de anlaşılacağı üzere gayet bilimsel bir deney anlatacağım size. anlatacağım şey aslında çok basit. armut yiyiciliğin en temel 3 aşaması. buradaki cümleleri uzatmamın tek sebebi, bu deneyi daha bilimsel zannetmenizdir onu da baştan söyliyeyim.

aralarında yaş farkı olan, toplumun farklı kesimlerinden gelen, farklı cinslerde, farklı renklerde olan ama aynı davranışları sergileyen trilyorlarca denek arasından davranışlarını indirgedeğimiz üç evre aşağı yukarı aşağıdaki gibidir.

1) armut kötü olabilir ama ben iyiyim

bu evrede armutlar alelade saçılır. 'denek a' armut yerken bu kadar kendini kaybetmesine rağmen bunun normal bir davranış olduğunu düşünmektedir mesela. armutunu paylaşır, cimri değildir.hatta karnı epey aç olan 'denek a'nın bu evrede armut yediği ağaçta fotoğrafları bile vardır.

2) armut da kötü ben de kötüyüm

bu evrede özellikle 'denek b' nin epey bi içe döndüğü gözlenmiştir. armut artık yaşam biçimidir ama armut yerken bu kadar kendini kaybetmesinin pek de normal olmadığını biliyordur içten içe. dış dünyaya o kadar kapanmıştır ki sakallarında armut biriksin diye 3 4 ay traş olmadığı oluyordur.

3) insanız elbet kötülük var içimizde ama armutun bunda bir etkisi yok

kabullenmenin sınırlarında gezen 'denek c' bu evrede rahata takmıştır. bir gün epey bi yüklü armut yemiş, suçu üzüme atmıştır. üstelik artık 'elma da fena değil' demektedir. daha sonradan anlattığına göre 'üzüm yüzünden'  yanan kibritin armut şeklinde alevlerinin ortasında 'neden?' yazan bir dövme bile yaptırmıştır koluna.

yıllar sonra tekrar bir araya geldiklerinde garson ortaya bi meyve tabağı getirince 'denek a' 'denek b' ve 'denek c' aşağı yukarı hala bu cümleleri söylemekteydiler.

13 Nisan 2012 Cuma

6 Nisan 2012 Cuma

ne var kardeşim biz de bonobo çocuğuyuz?!

-- bu başlık; küfür, cinsellik, aslında hiçbir türlüsünden hoşlanmasak da azıcık ucundan şiddet içerir --

abilerim, ablalarım, bu seferki "halil pazarlama" adlı köşemizde sizlere primatlar takımının hominidae familyasına dahil pan (şempanze) cinsini oluşturan iki türden biri olan bonobo' yu tanıtacağım. bu bonobolarda bizim insanımızdan farklı olan en büyük özellik anaerkil bir toplum yapısına sahip olmaları..bu sebepten de cinsel etkinliğin belirgin yansımasını bonoboların yaşam tarzından direkman çözümleyebilirsiniz..mesela 3-4 erkek bonomo derenin kenarından geçen dişi bonomoya laf mı attı, taciz mi etti, hemen dişi bonomolar mahallede her hafta altın günü yaptıkları arkadaşlarını çağırıp bu erkeği oracıkta eskitiyorlar..bildiğin leyveli, sopalı minibüsçü kavgası, ağzını burnunu kırıp ağacına yolluyorlar erkek bonobo' yu..ama bunlar öyle bir güruh ki, aynı şey erkek bonobo' nun başına geldiğinde "çağır bizim çocukları analarını sikelim aga" koordinasyonu sıfır, yediği lafla ya da dayakla kalıyor bizim erkek bonobo...

bazen diyorum ki keşke bonobo' lardan gelseymişiz, hani evrim denen hesap kitap sistemleri darwin amcanın dediği gibiyse bonobo' lardan başlasaymış ya bizim süreç..ciddi söylüyorum sizlere dünya çok $ükela bir yer olurmuş be...evrim evrim evrildik de ne oldu aga, ya da hadi şöyle diyelim, havva anne elmaları mideye hüpletti de ne oldu..petrolüydü, silahıydı, savaşıydı, açlığıydı, doğal yaşamı katletmesiydi derken afedersiniz güzelim dünyanın başına tüy diktik, dikmedik mi oğlum niye bakıyorsunuz öyle suratıma?! sen dikmediysen senin arkadaşın dikti, o da dikmediyse onun arkadaşı dikti, arkadaşına "agaa ayarlasana leaaaaan" dediğin kız var ya..o dikti işte..neyse kim neyi dikti kim kimi s**ti bunların hepsi ayrı bir platformda tartışılır, konumuz da bu değil zaten...

bu bonoboların sosyal yaşamlarını yerinde incelemeniz lazım sevgili dostlar..geçen atladım uçağa bizzat zaireye gittim gördüm, orada bizim eski mahalleden şarküterici iskender abi dükkan açtı çoluk çocuk zaireye yerleştiler, onlarda kaldım ben de işte 4 gün..bonobolar gerçekten marjinaller!..seksin her varyasyonunu bizzat tatbik etmekteler ve bazı durumlarda bunu ödüllendirme biçimi haline getirmişler..bonobo primatının gönlündeki güzelliğe bakarmısınız?! gerçekten hepsi çok düzgün, çok delikanlı primatlar...ben kendilerine kefilim, ortamlarına ilk girdiğimde kendimi tanıtırken "i am turco, turk, ottoman empire, sülüman gebeyim" falan dedim yüzlerine bir gülümseme indi, inanır mısınız kendi milletimin insanı bana bu güzellikleri yapmaz..bir itibar, bir izzeti ikram, sağolsunlar müthiş ağırladı çocuklar beni, gidin siz de yerinde görün o kadar diyorum yani..

bazen kendi aralarında muhabbete daldıklarında onları izledim uzun uzun ve kendime dedim ki, ya bu çocuklar mutlu be! hakkaten mutlular..sürekli bir yatış halindeler, durmadan sevişiyorlar..dereye giriyorlar gusül abdestlerini alıyorlar, sonra tekrar yatıyorlar, yemek yiyorlar, sevişiyorlar, yatıyorlar gidip gusül alıyorlar yine..içlerinde bir iman kırıntısı mı derler ne derler o da kalmış hani..dedim ki kendime kendime onları izlerken, bu bonobolar vallahi bizden akıllı..çocuklar mutlular abi, evrimleşmemişler kalmışlar öyle primat primat gül gibi geçiniyorlar, kafaları rahat..bir de bize bak; senelerce okul oku, iş ara, işe gir çalış, gecen gündüzün birbirine girsin, sürekli sinir stres halindeyiz..evrimleştik, insan olduk da ne oldu?! insan olmuşuz ama o günden bu güne sadece adımız insan kalmış..

yalnız bonobo kardeşlerimde tasvip etmediğim bir iki şey de yok değil hani..bir kere public sex çok yaygın, kimse eşini, sevgilisini alıp ağacında romantik dakikalar yaşamanın derdinde değil..bilmiyorum belki de hepsinin evi 11.-12. katta olduğu için in çık zor geliyor çocuklara..bildiğin afrika' nın ortasında, zairede, amsterdamdaki sex theatre ekolünü yaşatır olmuşlar..eş, dost, akraba, çoluk çocuk, hiç takan yok..dişi bonobo bir yandan erkeğinin vücuduna seri şekilde tekmeler savururken bir yandan da "uçur beni itoğlu it, göklere semalara fırlat beni, çık üstüme kır kemiklerimi sesi mozambikten duyulsun" şeklinde kur yapıyor..anlayacağanız dişi primat bildiğiniz gadana abla kıvamında agresif hareketlerle erkeğini döve döve sevişmek istediğini iletiyor...allahtan bu durum bizde geçerli değil...toplum olarak kadına şiddet uygulamada bir dünya ekolü olduğumuzdan bu tarz bir cilveleşmenin bedeli çok ağır olabilirdi..

lafı çok uzatmak istemiyorum sevgili dostlar..ama bilin de istiyorum ki bonobolar dna verilerine göre homo sapiensle (senden benden bahsediyorum) yüzde 98 oranında benzeşmekteymişler ve bu yatkınlık gorillerden daha fazla. dna' nın kritik bölgeleriyle ilgili yapılan bir araştırmaya göreyse yüzde 99.4 oranında bizlere benzer oldukları bulunmuş...

neyse, bu enteresan bilgiyi de sizlerle paylaştıktan sonra zaireli dostlarımı bir de kendi gözlerinizle görün, bilin, tanıyın isterim..gerçekten çocuklar çok güzel çocuklar, kafadan on numara beş yıldız hepsine...kalptesiniz bonomolar, eğer bu yazdıklarımı okuyorsanız tekrar söylüyorum bak, bir gün mutlaka istanbul' a bekliyorum..midye dolma, turkish kebap, raki balik, boğaz..bak o kadar anlattım..charlie bak sana özellikle söylüyorum bir gün yengeyi de kapıp geliyorsun, sizi machine diye bir yere götüreceğim ortam inanılmaz...şimdiden çok özledim hepinizi, allah' a emanet kardeşim...

8 Mart 2012 Perşembe

köprüden önce ilk çıkış

duyamayabiliriz fısıldayarak söylediklerimizi.
kıyamet kopuyor olabilir içimizde mesela
bahis konusu ağaçtayken gözümüz.

uğultular sarmıştır bir ihtimal etrafımızı
ve ikimiz de biliyoruzdur aslında
bir yelkenci rüzgarı her zaman arkasına alamayabilir
ya da bir intihar komandosu halkının desteğini.

kanayan yaralarımızı sarmak isteyebiliriz
ama gözlerimizdeki en ufak bir pişmanlık kıvılcımı
o ters esen rüzgarda yakacaksa bu güzel bahçeyi
karşımıza çıkıp bas bas bağırabilmeliyiz
'köprüden önce ilk çıkış' diye

5 Ocak 2012 Perşembe

ee daha daha

sen azcık yatmışsın,
ben azcık içmişim.
birazcık susmuşuz...

durma yolcu okumaya devam et