15 Şubat 2011 Salı

Git ama Gel(!) me

minik, minyon, tatlı bir o kadar da hırçın, sevimsiz ve yırtıcı... yaşamın ona sunmuş olduğu türlü zevklerden uzak rutin, ama aynı zamanda spontan... yüzünde ki ufak sivilce yüzünden haftasını berbat edebilecek kadar salak, o masum güzelliği ise paha biçilemez. şen şakrak kişiliği ile etrafındakilere sunulan tatsız çorbaya adeta bir tutam tuz. gülünce beynin en derin, en mahrem noktasına kazınan o fotoğrafı varya ömrübillah unutmak mümkün değil. sevilemeyecek kadar anlamsız, aşık olmamak için harcanan tüm çabalar ise boşa. kimi zaman zevksiz ve sıradan ama birçok zaman sadece saflığın gösterişli örneği. yazın esen karayel tadında. kışın o yüze vuran sert soğu kadar ayaz belki de. dokunamayacağın kadar narin, tenini hissetmek için birçok fedakarlıktan kaçınılamayacak kadar ince. öğlenleri bedbaht, hotmor, çirkin, gudubet. sabahın ilk ışıklarında mahmur. göğün en uç noktasına salıncak kurmuş sanki, sallanıyor. kimi zaman var ama en ihtiyacım olduğu anda krizimin tutuğu günlerde hep uzağımda, hep bensiz. hakkında söylenebilcek o kadar çok şey var ki aslında ama problem şu ben de daha tanışmadım kendisiyle ve görmedim somut benliğini. dedim yaa sallanıyor işte bünye arada git gel yaşıyor şizofrenik paranoyalar arasında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

durma yolcu okumaya devam et