12 Nisan 2010 Pazartesi

ruhunu nadasa bırakan adam

şarkıları birbirine ekleyek yaptığı trambolinle yeteri kadar yükselemeyen 'bişey adam' aynı duvara kaçıncı kez çarptığını hatırlayamayacak derecede şuurunu kaybettiğinde, beynindeki son glikoz zerresini kullanarak bir fikir üretmişti. bir normal yol vardı, bir de yolun sonunda bir kapı. o kapıyı denemeliydi artık.

kapı güzel bir icattı. tabiri caizse hücre zarındaki seçici geçirgenliğin kalın duvarlarda hayatını kaybetmiş haliydi. kapı, duvarda bir açık yaratması için tasarlandığı halde ismi kapamak kökünden türemişti. bu tezat en az seçici geçirgenliğin hayatını kaybetmesi kadar tezattı.

ahh bişey adam, eskiden yanmak için pervane gibi cama çarpardı. oysa o kapının önünde, tek kanadı bile olsa duvarı aşmak için kanatlanıp uçabilirdi.

o bahçeye hiç bir zaman giremeyeceğini anlayıp cennetin kapısından u dönüş yapmak zorunda kalınca, bakkalın önündeki 3 5 karış toprağı kendi cennetine çevirmeye ve tam karşısına da küçük bir masa atmaya karar vermişti.

içerde çalan gramafonun her notasında kadehini rengarenk çiçeklerin açtığı bahçesine doğru kaldıracak, kuvvetle muhtemel gözlerinin önüne her yudumda aynı yüz gelecek ama o yine de içindeki nadasa bırakılmış bakir topraklarda kök salmaya çalışan cennet bahçelerini sularcasına dibini görecekti.

pervaneler balkonlara su taşımaya nasıl devam edecekse, 'bişey adam' da yaşamaya ve yaşatmaya öyle devam edecekti. bir çölün ortasında susuzluktan geberse bile o çiçekleri sulayacaktı. çünkü yaşamanın, yaşatmaktan başka kanıtı olamazdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

durma yolcu okumaya devam et