12 Mayıs 2009 Salı

Ütopyacıların Harikalar Dünyası

Heyecanları yüzlerinden o kadar belliydi ki...Sınavları bitmiş, final tatiline girmişlerdi, festival zamanıydı şimdi, artık rutinin dışına çıkmak bir opsiyon değildi onlar için, olmalıydı, farklı bir şeyler yapılmalıydı…

Geçtiğimiz yazlardan birinin en hit parçalarından olan keep on rising, telefondan ısrarla ve olabildiğine sinir bozucu tiz bir sesle yükseliyordu öğrenci yurdunun perdeleri çekilmiş, akşamdan kalma kirli çorap, kirli don ve pastırmalı pizza kokan kasvetli odasında. Arka fonda çalan şarkının etkisiyle güneş,deniz ve bikinili kızların ellerinde kokteylleriyle dans ettikleri o harika rüyası bitecek gibi değildi. Gördüğü rüyayı gerçekte yaşamasının imkansızlığı ve şarkıyı kulaklarıyla duyma gerçekliği arasında bilinci afallamıştı. On saatlik bir uykunun birikimi olan kalın çapaklarını yırtarak gözlerini açmayı başardı. Müziğin telefondan, kızların ise bilinçaltından geldiğini öğrenince hem sinirlenmiş hem de meraklanmıştı. Zoraki kalkıp masadan telefonu aldı, arayan Kaan’dı.

-Nerdesin Batuhan bi saattir arıyorum amk ?
-Kanka uyuyodum ya…
-Oha saat 4 ulan ayı herif, gelmicen mi akşam, çözdüm ben olayı.
-(Gayet dinç bir ses tonuyla) Harbi mi diyosun ?! İyimiş kanka, ben akşam sekiz gibi sende olurum o zaman, festivale gidecek miyiz ?
- Sanmıyorum, büyük ihtimalle evde takılırız…Ya sen gel de düşünürüz işte…Gecikme sakın s**mayayım ağzına!
-(Gülerek) Tamm olum gelicem diyorum, hadi görüşürüz bi duş alayım ben de
-Tamam yavru hadi eyvallah.

Gerçekten de çözmüştü olayı, kolay değildi bu işler, riskliydi. O yüzden önemli bir işti herkes için bunun gerçekleşmesi. Akşama kadar Dexter adlı yabancı diziyi izleyip biraz da müzik dinledikten sonra Batuhan’ın gelmesine 15 dk kala emaneti almak için evden çıktı. Caddeye doğru ağır adımlarla kafasını kaldırmadan yürüdü. Hem tanımadığı bir insanla karşılaşacağı için hem de zor bulunan bir şeye kavuşacağı için çok heyecanlıydı ama heyecanını yenmesi gerekliydi, bunu ilk defa yapıyor gibi görünmesi bir dahaki seferde karşı tarafı kurnazlık yapmaya,eksik satmaya meyillendirebilirdi. Telefonda sözleştiği yere varmıştı, bütün sözlerini ve mimiklerini ezberledi, beklemeye koyuldu.

Batuhan, Erşan ve Kaan’ın ev arkadaşı Rasim, evde oturmuş Kaan’ın dönmesini bekliyorlardı . Galatasaray - Fenerbahçe derbisinde çıkan olaylarda hangi futbolcunun suçlu olduğunu tartışıyor ama nihai bir çözüme varamıyorlardı, çığ gibi döndükçe büyüyordu tartışma. Gergin oldukları her hallerinden belli olan bu üç mühendis adayı, bir an önce dördüncünün sağ salim ve yüklü bir şekilde eve dönmesini ve birtakım hazırlıklardan sonra eğlencenin fitilini ateşlemesini istiyorlardı, bunun için çok beklemiş ve hak etmişlerdi…Futbol tartışması bir yandan sürüyordu, Erşan ‘ın Fenerbahçeli futbolcu Lugano’ya küfretmeye başlamasıyla zilin çalması bir oldu, Lugano şanslıydı... “Kim o ?” sorusuna cevaben megafondan gelen boğuk ses herkesin içini rahatlatmıştı ; “benim amk Kaan açın hadi!”.

Asansörle yukarı çıkarken klasik tribine girmişti Kaan, hoşlanmıyordu sabit bir hızla bir yerden bir yere gitmeyi, hızlanmalıydı asansör, sonra gerekirse tekrar yavaşlardı. Aynı hızla gitmemeliydi hayatta hiçbir şey, ona göre değildi…Türlü sapkın düşünceler ve yer altı edebiyatından bildiği birkaç naif cümle ve küfrü aynaya bakarak söyledi kendine, saçmalamalıydı, yoksa yol bitmeyecekti.

İçeri Kaan’ın odasına geçtiler. Laptoptan çalan hepsinin çok sevdiği bir grup olan Ezginin Günlüğü’nün bir şarkısı, yüksek kaldırımdı. Yüksek kaldırım... Aklı takılmıştı Kaan’ın bu isme, yüksekten uçmak, kaldırıma çıkmak, yüksek kaldırım mühendisliği... Yaptıkları işin yanlışlığından bahsederek tribe sokmak istemiyordu kimseyi, yaptıkları doğru bir şey değildi, bunu hepsi çok iyi biliyordu zaten. Tek dertleri hayat denilen nehrin kayığından canı istediklerinde inebilmek, tertemiz, masmavi okyanuslara açılmaktı. Biraz dolaşıp geri gelecekti hepsi, özlerlerdi zaten…

Rasim elinde soğuk biralarla ve ağzında yeni yaktığı sigarasıyla içeri geldi, sarı sakalları yüzünü kaplamıştı iyice. Sakal yakışıyordu ona, mavi gözlerini koyultuyor, daha derin, daha olgun bakıyordu sanki hayata o sakallarla. Erşan ve Batuhan Rasim’e bakıp güldüler. “Tipini s*ktimin yavşağı, kocan Lugano nerde onu da çağırsaydın beraber takılsaydık” dedi Erşan. “Kocam şu anda ananla meşgul” diye cevap verdi Rasim de. Başkasının kaldıramayacağı, kavgada bile söylenmeyecek sözlerle birbirlerine takılıp gülmeleri tuhaf bir şey gibi gelebilirdi ama onlar bunu aşmıştı, kardeş gibi sevilirdi herkes dost meclisinde ve kimsenin birbirini kırmak için bu lafları etmediği bilinirdi. Birbirlerinin analarına küfredip gülmek, bir bakıma ne kadar sağlam dost olduklarının kanıtıydı kendileri için. Belki biraz yavşaktılar ama hepsi iyi ailelerin hayırlı evlatlarıydılar… Biralar açıldıktan sonra muhabbet de yavaş yavaş rotasına girmeye başlamıştı...Yarım saatlik güncel haber, olay ve gelişmeleri içeren sudan muhabbetin ardından zil çalmıştı yine, beklenen misafir olma olasılığı yüksek olduğundan neşeyle “Kim o ?” dendi. Megafondan gelen ses kendinden emin ve gayet berraktı : “Anaaaannn!”. Gelen kişi, Egemen’di.

Egemen, Sakarya’da kontrol mühendisliği okuyordu, işi zordu, okulu da uzamıştı zaten. İçinde bulunduğu ortamın sahteliğinden söz ediyordu canı her sıkıldığında. Anlattıklarına bakılırsa gerçekten de yalan karakterlerle doluydu çevresi, hepsinden nefret ediyordu. Duyduğu bu nefret her geçen gün tayfadaki gerçek dostlarıyla daha sıkı bağlıyordu hayata kendisini. Eskisi kadar sık görüşemeseler de eskisinden daha sıkıydı aralarındaki bağ ve kardeşlik. Onca yolu hiç üşenmemiş kalkıp gelmişti, harika bir muhabbet eşliğinde muhteşem bir gece olacaktı. Festivale de gidemeyeceklerdi elbette, daha mı önemliydi sanki.

Artık Egemen de geldiğine göre kadro tamamdı. Olaya girmenin zamanı gelmişti… Batuhan kağıtları ve çizelgeyi, Erşan da küllükleri hazırlayıp yer minderlerini kabartı, malum rahata takmak lazımdı, sızıp kalırlarsa diye evin tek ayık ve bu işlerle hiç ilgisi olmayan bireyi Serdar’ı uyardılar. Bütün hazırlıklar tamamdı, uçuşa geçmenin vakti gelmişti. Playlistte Michael Jackson, Ricky Martin, Backstreet Boys, Burak Kut,Tarkan,Haluk Levent, MC Hammer, Cartel,Tayfun, Hakan Peker ve bunun gibi nice ismin doksanlarda çıkardıkları albümlerden parçalar doluydu. Egemen winamp’ın play tusuna basmamak için kendini zor tutuyordu. Herkes bileğine Casio F-91W Water Resist saatini takmış, üstüne de göğsü açık gömlek-kravat şekli yapmıştı bile, bu bir ayindi resmen, her şey mükemmel olmalıydı. Kaan çantasının içinden çıkardığı ufak kavanozu masaya koydu…

Herkes masanın etrafına toplanmış, kavanozun içindeki bu harikulade, değerli ince yeşil şeritleri görmek için sabırsızlanıyordu…Ve o an gelmişti…Kaan çok kibar bir şekilde elini kavanozun içine sokarak jelatine sarılı ince yeşil Futbolcu Kartlarını çıkardı ve herkese eşit olarak dağıttı...Egemenin heyecandan nefesi kesilmişti resmen, Zidane ve Hakan Şükür ondaydı çünkü, çok değerli kartlardı. Turnuva lig usulü yapılacaktı, gece uzundu ve zaten kimse de gecenin bitmesini istemiyordu…Livin da Vida Loca ve ikinci biralar eşliğinde başlayan maçlar, sabahın ilk saatlerine kadar üte üte devam edecekti… Birinci gelen bütün kartların sahibi olacaktı, bu büyük bir onurdu…

Beş kankimon yine kafa kafaya vermiş dalgalarına bakıyorlar, hayatın o pis ve entrika dolu çirkin yüzünden birbirlerine saçtıkları ışıkla aydınlanmaya çalışıyorlardı. Bunu abartırlarsa normal hayatlarının sekteye uğrayacağını, derslerinin kötüleşeceğini ve ailelerinden işitecekleri azarı biliyorlardı. Hepsi bu tecrübeyi daha ilkokul sıralarında almıştı, bu kartlar yüzünden evde babadan, okulda hocadan ayrı dayak yemişlerdi...

Gençtiler, yaşayarak öğrenecekleri daha çok şey vardı…

Kalender hayatlarını, yine hayata sarıyorlardı…

12.05.09 / 02:34

2 yorum:

  1. işte beklediğimiz özldeiğimiz soul.almighty bu yaa. işte bu yaaa. süpersin kardeşim ellerine sağlık. güldürdün beniii. o zaman senin için burhan altıntoptan geliyoooooooorrrr

    ay em beeek

    YanıtlaSil
  2. kanka harikuladenin ötesinde fevkaldenin berisinde :P kanka mükmemmel olmuş ellerine sağlık. özletiosun kendini. betimlemeler harikaaaa. devamı gelsin

    YanıtlaSil

durma yolcu okumaya devam et