15 Mart 2010 Pazartesi

you can't lose what you ain't never had

şarkılar çoğu zaman pusuya yatmış senin hayattan düşmeni beklemektedirler bunu biliyorsun değil mi çocuk? tetiği çeken kim olursa olsun genelde kalbine saplanan kurşun blues olur, bunu da öğrenmiştin çocuk. ama bilmek nedir ki çocuk, bilmek nedir?

hani sen yanlış olduğunu bildiğin halde aynı hatayı bir çok kez tekrarlamıştın ya çocuk, hani girmeyi beceremediğin kalbi tekrar tekrar kırmıştın ya, sen yatağa oturmuştun, o kapının önünden iyi geceler deyip geçmişti ya hani gözlerinin içine bakmadan onu da hatırlıyorsun değil mi?

cem karaca söylemeye başlamıştı ya birden 'oturmuşum yatağa, ben beni düşünürüm, kapı baht kapısı, bahtımın kapısı kapalı' ağzını kapatmıştın sesini duymasınlar diye, ama söyleyen sen değildin ki çocuk. 'karanlığın rengini bilmem, aydınlık ne demek? mutlu olmak sevmekse, sevmek aydınlık demek' ah be çocuk ağzını kapattın ama gözlerini nasıl kapatıcaksın? oluk oluk konuşuyordu gözlerin. 'dışarda kar yağsa hissederim görmem, ayak sesin uzakta, koklarım duymam ahhhh' fuları ellerindeydi ya çocuk, ellerin yüzüne kapanmıştı, kokusu son bir kez içindeydi ya senin hani onu da hatırladın değil mi?

'bir köşeye savrulmuş buruş buruş ceketim, sensiz ellerim üşür içerimde kar yağar, sensiz ellerim üşür içerimde kar yağar, sensiz ellerim üşür içerimde kar yağar'

suratını yastığa kapamıştın kusarcasına ağlamıştın çocuk. o şarkının adını sen koymamıştın çocuk, o da koymamıştı, üstelik cem karaca da koymamıştı. 'adsız' dı. hani sen biliyordun o şarkıyı çocuk? hatalarının hata olduğunu bildiğin kadar biliyordun. bilmek nedir çocuk bir daha soruyorum şimdi.

sabahları kalkmak geceleri yatmaktan çok daha kolay olacaktı artık senin için. sabahları itekleyen bir şeyler oluyordu illaki seni; kuş sesleri, böcek sesleri, çiçekler, bir de neydi? mmmmm evet evet bir de güneş vardı sabahları. perdeler ne kadar güzel olursa olsun aslolan güneşti değil mi çocuk. sen dünyanı aydınlatacak o kocaman gözlerle arandaki perdeleri aralamak istiyordun sadece ama o sıkı sıkıya tutunmuştu perdelerine çocuk. dokunamadın elin yandı çocuk, boğuldun gözlerinde. sen kendine masallardaki çirkin devi rol model seçmiştin, gözleri senden büyüktü çocuk, yapamadın işte kabul et.

boğazında düğümlenmiş yumruğun verdiği acıyı biliyorum, kalbine oturan ve git gide büyüyen o taşın verdiği huzursuzluğu biliyorum, seni kıvrandıran bu karın ağrısını biliyorum çocuk. şimdi sen bana sor; bilmek ne demek de. işte o kadar biliyorum.

sen bir köşe başında durmuş gitar çalıyordun, şarkılar söylüyordun. durup seni izlemişti, durup onu izlemiştin, pek çok notaya, pek çok kelimeye sebep olmuştu. hadi işte vefasızlık etme beslenmiştin sen de ondan. hayat sizin yollarınızı bir daha kesiştirmeyecek, kesiştirse bile farklı bir şey olmayacak çocuk. sen söyleyeceksin o söyletecek, o söyletecek sen söyleyeceksin. mutlu ol bununla.

ama üzerine gelmiyorum çocuk yanlış anlama beni. 'hayata tutundum ben' dedin bir kere sen, 'zor oldu ama tutundum'. bu sefer yalan değildi gerçekten tutunmuştun. düştüğün kuyudan çık artık be çocuk. bir kız sana ip atmıştı hani, sen o ipe sıkı sıkıya tutunmuştun, çıkması sana kalmıştı unutma. sen o ipe tutunmuştun biliyorum, sadece o kadar karanlıktı ki ipi atanı görememiştin. daha önce de düşmüştün çocuk, bu en kötüsüydü tamam ama güçlenmiştin sen de.

hani sen 'bişey adam' olmadan çok önce 'o çocuk' tun hatırla lütfen artık ve güçlen.

sen o akşam orada bir daha asla kazanamamak üzere kaybettin onu çocuk. üstelik muddy waters haklıydı, ama bu hikayenin başlığı çok önceden atılmıştı, sonunu biliyordun sen.

bilmek?

2 yorum:

  1. içim acıdı. değişik bi tad kaldı boğazımda biraz acımtrak. ama ne var bilio musun direnmek fırtınalı günlere... daha iyiy bir şekilde anlıyorsun sarı sıcak günlerin tadını. unutma ki gelecek o günler!

    YanıtlaSil
  2. ağzına sağlık ali, döktürmüşsün.

    sen dünyanı aydınlatacak o kocaman gözlerle arandaki perdeleri aralamak istiyordun sadece ama o sıkı sıkıya tutunmuştu perdelerine çocuk...

    sen ha aralandı ha aralanacak diye perdeleri gözlerken kimbilir aynı şekilde kaç perdeyi sıkı sıkıya tutup, kaç kez güneşi görme ihtimalini kaçırdın kardeşim...ben bir tek bunun farkında olmamana yanarım...

    hani sen 'bişey adam' olmadan çok önce 'o çocuk' tun hatırla lütfen artık ve güçlen...return of the king...pardon, "the" return of the king... :)

    YanıtlaSil

durma yolcu okumaya devam et