27 Kasım 2010 Cumartesi

kafan ne kadar güzelse o kadar güzel adabazar

kendimle yaptığım yoğun müzakerelerin sonunda 1 lt şarabın bana yetmeyeceğine karar verince 2 bira daha almak için evden çıkıp en yakın tekel bayii ye doğru yola koyuldum. uzaktan gördüğüm kadarıyla tekel bayii kapalıydı. aman allahım bu gecenin kötü sonu bu muydu yoksa gece daha yeni mi başlıyordu? vazgeçmek yok raki dedim kendime ve devam ettim.

tam ben tekel bayii nin önüne geldiğimde yandaki ara sokaktan iki tane kafası güzel bilge beliriverdi gecenin karanlığı içerisinden.

-selamın aleykum abi, sigaranız var mı acaba?

abiler 2 kişiydi. ikisinin de kafası samanyolu galaksisine nazire yaparcasına sonsuzluğa ulaşmıştı. biraz daha ayık olan abi:

-al abicim benden sana 3 sigara istediğin gibi iç
-eyvallah abi allah razı olsun

dememe kalmadan 2. abimiz sigara vereceği kişiyi kısa bir mülakata sokmak gerekliliğini hissetti ki kendisinde ensemi okşayarak ardı arkasına sorular sordu bana. ben de bir kedi mayışmışlığıyla cevap verdim ulu bilgeye:

-kardeş sen öğrenci misin?
-evet abi 6 senedir kurtulamadım bu memleketten
-kardeş sen adapazarının suyunu içtin mi?
-içtim abi
-adapazarının nefesini çektin mi?
-çektim abi
-adapazarının kokusunu aldın mu?
-aldım abi
-sen de adapazarlısın o zaman kardeşim al sana benden 2 sigara, nasıl istersen öyle iç

artık bana söylenebilecek tek bir söz kalmıştı. 'kafan ne kadar güzelse o kadar güzel adabazar' gerisi hikaye kardeşş

24 Kasım 2010 Çarşamba

mutluluğa güzelleme

bir müziği içinizde hissetmek nasıl bir şeydir bilir misiniz a dostlar? bilirsiniz elbet, benimkisi de soru mu canım. hani duyduğunuz her notanın; tüm yüreğinizi, tüm ciğerinizi ele geçirdikten sonra bütün hücrelerinize yayılması gibi bir şey benim anlattığım. bu adrenalin patlamasının
size sanki içinizde sadece bir organ varmış gibi hissettirmesinden bahsediyorum. o notolar en yüksek desibelde olmasa da göğüs kafesinizi en yüksek frekanstan titretir diyorum. anlamıyor musunuz beni?

hani sizi yerden yere vurabildiği gibi ayağa da kaldırabilen bir şey dediğim, bilirsiniz işte, benim gibi dansetmesini bilmeyenler için anlamsız hareketler bütünü olabilir ama yapabilenlerin dans dediği o şeye itekleyebilen bir şey bu.

hareket...

başlangıçta eylem vardı, hala sadece o var.

anlıyorsunuz, anlıyorsunuz. aslında anlamanız da gerekmez çünkü gerçek sürekli değişen bir olgudur. hissetmeyi denersiniz belki. hisler değişmez. değişir mi? bilmiyorum. çok da önemsemiyorum açıkçası. ruh değişmez en azından onu biliyorum. asla değişmeyecek olan bir tek şeye sahibiz hepimiz çünkü.

nazım hikmet abidin dinodan mutluluğun resmini yapmasını istemiş ya hani. küba devriminden bahsetmeden yap ama yapacaksan demiş. işin kolayına kaçma diye de tembihlemiş. mutluluğun resminin yapılamayacağını bildiği halde neden böyle bir şey istemiş diye düşüneniniz olmadı mı hiç? olmuştur illaki ama düşünmeyenler yerine ben düşündüm, yorulmalarına gerek yok... mutlu bir resmi ancak ve ancak mutlu bir ressam yapabilir çünkü. ama yine de aslından iyi olamaz. 'mutluluk oradaydı, başka yerde değildi abidin kardeş' demiş içinden sanki. 'oradaki mutluluğa ulaşamazsın. işte bu yüzden gerçek olan duygudur, sanat değil'

sazını çalan bir aşığın mutluluğunu anlatmaya hiç bir türkünün gücü yetmez

belki de bu yüzden değişmeyecek tek organımız; gönlümüz, yüreğimiz, kalbimiz sol taraftadır

durma yolcu okumaya devam et