6 Eylül 2009 Pazar

Top Kaçma Sorunsalı

Gelişen bilişim teknolojileri sebebiyle sayıları giderek azalsa da, ağabeylerinden (yani bizden) kalan bu kutlu direnişi sürdürdükleri için kendilerine bir nebze de olsa destek olmak amacıyla bu yazıyı yazıyorum. Her şeyin ‘açılıp’ saçıldığı bu günlerde mahallenin piçlerinin de biraz açılıma ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Her mahallenin hala haklarını saklı tuttuğu bir piç kontenjanı vardır. Bu mahalle piçlerinin bütün işleri dört tane taş ve bir top bulup çift kale maç yapmaktır. Kendi içinde pek çok kural barındıran bu oluşumun onlarca yıldır süregelen en büyük sorunu bilindiği üzere top kaçması vakasıdır. Bu anlar mahallenin piçlerinin ‘ her koyun kendi bacağından asılır’ anlarıdır. Ve bu anlarda genel geçer tek bir kural vardır, o da ‘atan alır’ dır.

Topun sahibini en çok huzursuz eden şey topun nereye kaçacağıdır. Çünkü top dediğimiz şey yuvarlak, topa vuran mahalle piçleri de dengesiz olunca şizofren bir çocuk düşmanı olan yan komşunun bahçesine de kaçabilir, çirkin bir bayan kuaförünün camına da çarpabilir bu top. Bu anlarda mahallenin piçlerinden her hangi birisinin esnaf tarafından boğazlanmasındansa, topun kesilmesi kabul edilebilir bir diyettir. İşte bunu herkes gibi topun sahibi de bilir. Bu onu dehşetle rahatsız eder. Dahası arkadaşlarının onu topu var diye sevdiğini ve takıma aldığını bildiği için top ortadan kalkınca kendisinin de sosyal bir çöküntü yaşayacağını bilir. Mahallenin piçlerinden birinin boğazlanması onu pek ırgalamaz bu yüzden.

Açılımımızın esas oğlanları mahalle piçlerinin esnaf, komşu gibi doğadaki rakiplerinden başka bazen doğrudan doğanın kendisiyle de mücadele etmesi gerekebilir. Yine bu sorunlarının başında gelen denize, dereye ya da göl gibi başka bir su birikintisine kaçan toplar vardır ki bunlar da piçlerimizi epey uğraştırır. Özellikle deniz ve dereye kaçan toplarda su birikintisi epey hareketli olduğu için piçlerimizi kafa ve beden olarak çok yorulurlar, ama asla vazgeçmezler. Bu anlar piçlerimizin bir Arşimet, bir Nivtın hatta bir Aynştayn olduğu, bütün ihtimalleri hesaplayıp topu en hızlı ve en az hasarla nasıl alacağını kestirebildiği, hatta dikkatli bir bakışla binlerce yıl öncesinin avcı - toplayıcı toplumlarının izlerinin görülebileceği anlardır.

Piçlerimiz top kaçma sorununu en aza indirebilmek için çeşitli yöntemler geliştirmiştir. Bunlardan ilki bahsettiğim gibi ‘kişi kendini bilmeli’ temalı ‘atan alır’ konseptidir. Buna ek olarak bir de ‘üç korner bi penaltı’ konsepti vardır ki bu da kısıtlı alanda top oynamak zorunda kalan mahalle piçlerinin kornere tenezzül etmemesi ve çıkan her topu kaleciye aldırma çabasının bir tezahürüdür. Bu sebeple de kimse kaleye geçmek istemez. Kimse kaleye geçmek istemeyince ‘minyatür kale’ konsepti devreye girer ve o andan itibaren de ‘bel üstü gol olmaz’ kuralı geçerli olur. Bel üstü gol olmaz da pis burun vuran, abanan, yeteneksiz olan fakat kendini Oscar de la Javier Bawierra zanneden, genellikle mahallenin piçlerinden birkaç yaş büyük olan, asla ve asla ‘atan alır’ konseptine uymayan kişiliklere karşı geliştirilmiştir.

Bu onurlu direnişin çocuklarının sorunları bu kadarla da sınırlı değil tabi ki de. Kendilerinden kemik yaşı olarak epey büyük olan fakat akıl yaşı olarak aynı şeyleri söyleyemeyeceğimiz pek çok kişi de ‘bi kafalık at bakıyım’ , ‘ver bakiyim bi sektiriyim’ gibi cümlelerle piçlerimizin topuna salça olurlar. Bu kişiler genellikle pazarcı esnafı olur. Piçlerimiz de ‘bi sektir git dayı’ demek yerine eriklerle çileklerle ödeşme yoluna gider.

Eğer top oynanan yer sokak arasıysa ve sağlı sollu park etmiş arabalar mevcutsa, mutlaka bu arabalardan birinin sahibi balkonlardan birine pusuya yatmış, elinde sınaypırıyla beklemektedir. Piçlerimiz bu anlarda arabaların en çok ayna ve anten gibi çıkıntılarına dikkat etmeleri gerektiğini bilirler. Çünkü onlar avcı oldukları kadar av olmanın da ne demek olduğunu bilirler.

Besin zincirinin ve enerji döngüsünün küçük bir yansımasıdır mahalle araları. Piçlerimiz top kovalar, kız kovalar, sapanla kuş kovalar, kedi kovalar; kuaför, araba sahibi, şizofren komşu da onları kovalar.

Hafta sonu uykularımızın katili de olsalar, kafamıza top gelir korkumuzun sebebi de olsalar, salak salak her şeye gülüyor da olsalar, kendimizden birer parça bulabildiğimiz için yaşatılmalıdır mahallenin piçleri ve onların top kaçma sorunsalı . Bu yaşam alanının devamına inandığımız için, bir çocuğun hayatı sokakta öğreneceğini bildiğimiz için, çocukluğumuzu iyisiyle kötüsüyle toplamda çok güzel hatırladığımız için diyoruz ki ‘sadece rolleri değiştirdik, yerimizi onlara bıraktık. Biz şimdi top kesen kuaför, arabasını gözetleyen balkondaki adam, çocuk düşmanı şizofren komşularız. Sadece orada olmayı sevdiğimiz, bunun bir parçası olmaya kendimizi zorunlu hissettiğimiz ve en önemlisi hala çocuk kalabildiğimiz için.'

durma yolcu okumaya devam et